...

Mudurnu’nun kalbinde, geçmişin zarafetini bugüne taşıyan, her bir taşında tarih kokan bir yapıydı Kervanlar Konağı. 1850 yılında, ustaların el emeğiyle yükselmiş, kervanlara gölge olmuş, nice yorgun ayak izine tanıklık etmişti. Sadece bir konak değil, bir hafıza, bir kimlikti bu bina. Ve şimdi... külleriyle sessizce anlatıyor hikâyesini.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan yangın, sadece bir ahşap yapıyı sarmadı alevleriyle. Bir dönemin ruhunu, bir ilçenin belleğini yuttu sessizce. Gecenin karanlığını delen o alevler, hepimizin içini de yaktı. Çünkü Kervanlar Konağı, Mudurnu’nun simgelerinden biriydi. Dedelerimizin düğün hatıraları, ninelerimizin gençlik tebessümleri saklıydı o pencerelerde.

1850’den bugüne, savaşlar gördü, kıtlıklar yaşadı bu topraklar ama o konak hep ayakta kaldı. Ne yazık ki modern çağın ihmali, bir kıvılcımla yok etti yüzyıllık bir masalı. Belki o ahşaplar tutuşurken sadece duman yükselmedi göğe — geçmişimiz de karardı.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, sadece yangının izlerini değil; sahip çıkamadığımız bir değeri de görüyoruz. Kervanlar Konağı’nı koruyamadık. Belki bir yangın söndü ama yüreklerde başlayan yangın kolay kolay dinmeyecek.

Artık bize düşen, bu yangının küllerinden ders almak. Belki Kervanlar Konağı’nı yeniden inşa edemeyiz, ama hatırasını yaşatabiliriz. O yanan duvarlar arasında bir tarih değil, bir aidiyet hissi vardı. Ve o hissi unutmamak için, yazmak, konuşmak, korumak ve hatırlamak zorundayız.

Topraklarımızda nice konaklar var. Hepsi bir gün susabilir. Ama biz susmazsak, tarih konuşmaya devam eder.

Kervanlar Konağı’nın ruhu önünde saygıyla eğiliyorum.

Yandın, ama unutulmayacaksın…